Onun için güzel şeyler yazmak çok kolay. Ne de olsa hep güçlü, arzulanır ve prestijli oldu BMW. Kullanıcısıyla arasında kalıcı bir aşk ilişkisi kuran, sürücü otomobili deyince akla gelen ilk isimlerden BMW.
Arkadan itiş ustası, keskin zekâlı ve atılgan ruhlu markanın ürettiği hemen her modelde, direksiyonun arkasında olmak büyük (ve pahalı) bir zevk. Ezeli rakibi Mercedes’le giriştiği mücadele galaksinin en havalı otomotiv derbisi.
Birkaç yıl öncesine kadar, dönüp dönüp bakılacak arabalar tasarlamaktan vazgeçmiş gibiydiler. Hemen her modelde sanki özellikle eksik bırakılmış, yeterince BMW olmayan ayrıntılar vardı. Sonra Adrian van Hooydonk direksiyona geçti ve hem tutucuları hem de yenilikçileri memnun eden modeller sıralanmaya başladı.
Yine yakın zamanda, çevre durumlarına uyanıp daha temiz bir dünya için, dikkatlerini tüketimi düşürmeye (daha az yakıt, daha az atık) kaydırdıklarını açıkladılar.
Çocuğun adı “Efficient Dynamics” konmuştu ve bunun sıradan bir pazarlama sloganı olmadığı, harika motorların güç ve tüketim verileriyle kısa sürede anlaşıldı. Hatta Efficient Dynamics, neredeyse markanın sloganı oldu.
Yetmedi, BMW i3 ve BMW i8 modelleriyle, elektrikli arabaların da keyifli olabileceğini kanıtladı BMW. Bir ara Tesla ile işbirliği de konuşuldu ama sonuç ne oldu bilinmez. Hibrit modeller bir yandan hızla ürün gamına yayılmakta.
Son yıllarda Mini'de deneyip onayladığı üç silindirli motorlara ve önden çekiş sistemine göz kırpmakta BMW. Otomotivin dijital devrimini, otonom sürüş dahil kaçırmaya hiç niyetli görünmeyen BMW, bu konulara özel global buluşmalar düzenlemekten de geri durmuyor.
Velhasıl, Bavyera onunla gurur duyuyor olmalı.