Özellikle 2004’te Dr. Renault’dan yediği iğne sayesinde “vasat”tan “mantıklı”ya doğru ilerleyen, olaya basit yaklaşan, basitliğinden utanmayan, kompleks yapmayan bir marka oldu Dacia.
Fazlalıklardan kurtarılmış, düşük maliyetli ama baş ağrıtmayan arabaların markası demek de yanlış olmaz. Mercedes’le aynı “dci” motorları paylaşmanın tatlı gururu da Türkiye Kupası’nı almaya eşdeğer olsa gerek.
Zira Sandero, Logan ve Duster modelleriyle yanlıştan çok doğru yapan Dacia, diğer markaların horladığı boşlukları zeki hamlelerle doldurmaya devam ediyor. Tıpkı vatandaşı Lucescu gibi, kırık Fransızcasıyla hem asfaltta hem arazide başarıyla ilerliyor.
Kendisi için “Romanya’dan ekonomik bir sürpriz” diyelim, Latin Amerika ve Rusya’da Renault logosuyla dolaştıklarını belirtip “darısı başımıza” sayıklamalarıyla çekirdek çıtlamaya devam edelim.
Ha pardon, biz bu işi çok iyi bildiğimiz için elektrikli araba, pardon otomobil yapacaktık değil mi?.. Bir an Norveç'te yaşadığımızı unutmuşuz...